Ben kimim? Nasıl Meşhur oldum….

Ben meslek lisesi elektrik bölümünden mezun olmuş, liseden sonra çıraklıktan grafiğe atılmış, iyi rapido kullanmanın avantajını kullanmış birisiyim. Mesleğe başladıktan kısa süre sonra bilgisayar mesleğimize girmiş, bu sırada usta olan grafikerlerin reddettiği bilgisayara alışmış, kendime bu şekilde bir rota çizmiş birisiyim…

Yani ne eğitimimde nede alaylı olarak çalışma hayatımda aslında yemeğin bir yeri yok… Bir grafiker olarak menü hazırlamayı saymazsak….

Yemek yemeyi çok severim. Sevdiğim bir şeyi tok dahi olsam yemeye çalışırım :).

Yemek yemeyi seven insanlar, bir noktadan sonra mecburen kendileri de yapmaya başlar… Çünkü yediğiniz şeyin daha lezzetli olmasını istersiniz, daha farklı pişmesini istersiniz. Ama bir türlü o lezzete yada kıvama ulaşamazsınız…

Benim yolumda bu şekilde başladı diyebiliriz…

Tabii ki bunda çevre etkenleri de çok önemli… Sosis ile sulandırılmış salçayı “sosis çorbası” diye ikram edenler görmüşlüğüm, ancak hatır için yemişliğim de vardır…

Meşhurluğumu da şu şekilde açıklayabilirim… Daha yeni eve çıktığım zamandı. Ekmeğin kaç para olduğunu bilmiyordum 🙂 . O sıralarda eski dostum Nurettin abi, kızı Burcu ve eşi Ebru bana gelirlerdi. Sinema günleri yapardık. Genellikle de ya dışarıda yiyip gelirdik yada dışardan söyleyip evde yerdik…

Bir gün bunlara yemek yapmak istedim. Kafamda da en basit yapacağım şey köfte olabilir diye düşündüm. Önce pratik bir mini ızgara aldım. Şişler aldım. Hedefim adana, urfa kebap tarzı birşey yapmaktı.

İşyerinden arkadaşım Fatmaya tarif sordum. Kendisi de bana bir güzel anlattı. Bayat ekmek katkısı yada yoksa galeta unu da kullanabileceğimi anlattı. O sıralar tabii ki bu kadar işin içinde olmadığım için eve gelip ekmek ve galeta unu bulamadığımda normal buğday unuda kullanabileceğimi düşündüm. İşin gerçeği o zaman 5. katta oturuyordum ve asansörde yoktu. Biraz da gidip galeta unu almaya üşendim doğrusu…

ve hatalar silsilesi ard arda gelmeye başladı.

İşten eve geldiğimde buzluktaki kıymayı çıkarmayı unuttuğumu gördüm. O sıralar mikrodalgam da yoktu. Hemen benmari usulü kıymayı çözmeye çalıştım :). Ancak kıyma biraz suyunu salmaya ve hafifte pişmeye başladı. Bunun bu kadar önemli olabileceğini düşünmedim tabii ki… Neyse kıymayı bir şekilde yoğrulacak kadar çözdüm. Ardından soğanı, baharat ilavesini falan yaptım veeeeee unumu ekledim. Çözülürken suyu çıkan kıymamı şişe dizecek kıvamda bir kıyma yoğurana kadar epey bir un harcadım 🙂 ilk anlarda kıyma şişte durmuyordu… Ben şişe diziyordum, kıymalar 3-4 saniye sonra akıp düşüyorlardı… Onlar düştükçe ben unun dozajını arttırdım… ve akmayacak kıvama getirmeyi başardım 🙂

O sırada da Nurettin abi ile Burcu gelmişlerdi… Ben tabii ki çaktırmadım… Yada anlamadıklarını sandım 🙂 ve şişleri ızgarama koydum. Ne yalan söyleyeyim koku çok kötü değildi… Ancak piştikçe kıymalar kurabiye gibi yarılmaya başladı 🙂 Bir anlam veremiyordum… Onlar yarıldıkça ben üzerlerine tereyağı sürdüm… Ancak yarıldı da yarıldılar… Sonra aldığım lavaşların üzerine kebaplarımı koydum ama görüntü iğrençti… Çok görünmesinler diye ketçabı sulandırıp bir sos yapıp üzerine döktüm…

Yemeği sofraya getirdim. Şu an tam emin değilim dediklerinden, ama her ikisi de bir lokma deneyip bıraktılar… 🙂 Bende tabii ki… İğrençti… O kadar iğrençti ki normal şartlarda Nurettin abi mahallelerindeki kediler için artan kemik yada yemek gibi şeyleri alırdı… Bunu almadı bile…

Sonra bu olay dillendi de dillendi tabii ki…

Ve ben köftelerimle meşhur oldum… Sürekli bir yemek muhabbetinde -Cüneytin köfteleri …, -Köfteyi Cüneyt yapacaksa … diye başlayan cümleler oluyordu…

Sonra hatalarımı buldum ve doğru düzgün birşeyler yapmaya başladım… Ardından detaya girip hangi tip malzeme, nasıl bir ocak yada tava gibi şeyleri öğrendim… Şimdi artık kıymamı kendim kıyıyorum… Hatta kıyıyorum demek yalnış olur çünkü satırla yapıyorum…

Neyse sözün özü yaptıkça daha güzel şeyler öğreniliyor… İnternet var, herkes deneyimlerini paylaşıyor… Çoğunu izleyip okuyup seyredip yeni karışımlar deniyorum…

Ve ekteki gibi ürünler çıkıyor…

Hepsini arkadaşlarımla yiyorum. Genel olarak iyi olduğu söyleniyor… Hoş kimin ne dediği çok önemi değil çünkü benim iddiam x yemeği dünyadaki en iyi yapılmış halini anlatmak değil… Benim damak tadıma en uygun şekilde yapmak… İnsan kendi yaptığı şeyi beğenmiyorsa paylaşmamalı…

Benim tariflerimin bence en önemli özelliği, herşeyi detayıyla, püf noktalarıyla anlatmamdır… Kendi yaptığım hataları yaptırtmadan okuyanlara uygulattırmaktır… Bunun için elimden gelen özeni gösteriyorum. Bu yüzden ordan burdan kopyalayıp yapıştırmıyorum. Muhakkak kendim deniyorum, bazen kendi keyfime göre düzenliyorum, uyguluyorum, hoşuma gidiyorsa paylaşıyorum… İşte bu sebeple haftada 2 tarif kotası getirdim kendime…

Yapım aşamasındaki fotoları iphone ile çekiyorum. En pratik bu şekilde oluyor… Sunum kısmını da fotoğraf makinamla çekiyorum.

Video da çekmeyi düşünüyorum. Ancak kendi mutfağım çok küçük olduğu için bir türü uygulayamadım… Şu an için bir videolu çekim yaptım. Sağolsun arkadaşım Gözdeyi çektim. Ancak videoyu hazırlamada bir sürü teknik problem çıktığı için henüz yayınlayamadım.

Ama kısa süre sonra onuda yapacağım…

Tariflerimi uygularken bir sorun yaşıyorsanız bana yazın, Yaptığınız şeyleri beğeniyorsanız lütfen paylaşın…

Afiyet olsun…